Eylül… Ne şiirler yazıldı adına, ne türküler söylendi.
Dergilere isim oldun, sevdalara renk. Ne yiğitler bastın bağrına, Ömer Muhtar’ı
gömdüm sinene, Bayram Ali Hoca’ları… Tanrısallaşanları devirdin sen, hep bu son
diyerek attın iyiye ve güzele adımını. Öfkeni dizginlemek istesen de zulüm kara
yelini hep estirdi.
Eylül… Sen anlat bize edebiyatı, sanatı, besteyi,
bestelemeyi notaları… Yapmamız gerekeni, hayalimizdeki hayatı çiz bize.
Mert Yılmaz “Kutup Yıldızını Aramak”la kendindeki
yıldızı keşfe çıkarken açtık sayfalarımızı. Ben beni bulmalı önce, “kendisine
faydası olmayanın başkasına faydası yoktur” çünkü. Kundak kendisine fayda
sağlamaya çalışırken Nevzat Şipleme’nin yazısı “Istırap, Kelimeler ve
Yeni Dünya” ile “neden faydalı olmalıyız”ı sormuş. Edebiyat neden, sanat neden,
biz neden varız ve bu dünya neyin nesi? “Zul” ile Furkan Can da “Neden
Yaşıyoruz?”u muhasebe etmiş, yüreğe hep yakın olan annesiyle. Salih Mesken’in
“Numune”sini aşk yakıyor bu sayımızda. Yeşim Köse ise “Gönül Çığ’ım”la
gönlünde büyüyen büyüdükçe dayanılmaz hale geleni anlatmış. Aşk! Sen ne zor
şeysin öyle. Bu ayın diğer yazarları; Ebubekir Tavacı “Müslümaşk”, Enes
Gündoğdu “Yaza Veda” ve Ömer Salih Şipleme “Muhabbet” ile eşlik
ediyor bizlere.
Muhammet Cihat Ayar devamının geleceğini umduğumuz
“Sakarya Türküsü -Hissin Dile Dönüşü-” yazısıyla ilginç bir tahlile imza atmış.
Sakarya Türküsü’nü okurken burada yazanların kaçı gelmişti ki aklımıza? Vitrinde bu ay masalları ele alan Zeynep
Ürün “masal çocuğu hayata hazırlar” derken “televizyon masalın yerini hiç
dolduramayacak” diyor “Bir Varmış Bir Yokmuş” adlı yazısında. İçimizden de ise
“Küçükken dinlediğiniz masallar nelerdir?” sorusuna gelen bir çok cevaptan
bazılarını koyduk. Batı’nın dinlemediğimiz masalı kalmamışken “Zal Oğlu Rüstem’i
(Her ne kadar masal olmasa da) anlattı bana anam” diyen tek kişinin çıkması
düşündürdü...
Bu sayımızın şiir ve şairleri ise şöyle: Ertuğrul Gazi
Demir, ezberlemeyin anlayın derken “Ezber Edilen Şeylerin Tekrar
Edilmesi”yle, Feyza Özlem Böketin “Zihnimin Kaosları”nda kendini
kendinden koruyacak tek şeye yönelmiş. İnsanoğlu huzurun olduğu yerden başka ne
ister ki? “İstemem” şiiriyle Hızır İrfan Önder’de sayfalarımızda
yerimizi alırken Ahmet Aka’nın şiiri “Eylül”ü sona sakladık. Çünkü Eylül
son bir başlangıç oldu her zaman. “Barbie” ile Mert Öztürk, “İsveç’te
Bir Dil Kursu Olarak İş Garantisi” başlığıyla kaleme aldığı şiiriyle ise Özgür
Ergün Bayram da aramızda.
Kitap köşemizde Gülay Fındık, Necip Mahfuz’un eseri
“Zamanın Hükmü”nü ele almış. Bizim için nobel ödüllü olmasının hiçbir anlamı
olmadığı Necip Mahfuz’un bu romanını okuduktan sonra “Mahfuz gerçekten realist
mi?” sorusunu kendinize soracağınızdan eminiz. Sinema köşemizin sahibi Merve
Çınar’ın bu ayki yokluğu sinema köşemizi garip bıraksa da “Kundak Dergisi’nden
birileri” bu boşluğu “Çelik Yumrukları” anlatarak doldurmaya çalıştı.
Kalemi eline yeni alan bu ayki “Okur-Yazar”ımız Meryem
Akbulut, “Ey Aşk” ile köşesinde yerini alırken Kundak’a bir yeni köşe daha
ekliyoruz: “Bir gör bin düşün.” Her ay son sayfalarımızda yalnızca bir
fotoğraf göreceksiniz, bu fotoğraf(lar)ın bizleri düşündüreceğini ümit
ediyoruz. Hemen hemen her sayıda yeni bir şeyler katmaya çalışıyoruz ve hala
diyoruz ki “Kundak çok olmaktansa öz olmalı.” Ekimde görüşünceye dek iyi
okumalar.