“Kapıyı çalmadan açık olup olmadığını bilemezsin!”
Sonbaharını yaşayan dünyada siz de güven duygunuzu yitirmişseniz, önce kendinize sonra topluma güvenemiyorsanız ve güvenleri kazanmak için, 'Müslüman'ın “olması gereken dünya”sı için bir çabanız yoksa boşuna yaşıyor(sun)uz. Kapıyı çalmadan açık olup olmadığını bilemeyeceğimiz gibi arkasından ne çıkacağını da asla tam anlamıyla kestiremezsiniz.
Kundak, sonbaharın tam ortasında, sevdaların en durgun ve bir o kadar depreşen döneminden ilk kez geçmenin heyecanı içerisindeyken, Ümmügülsüm Kartal'ın öyküsü “Hatırı Olandan Ziyade”yle açıyor sayfalarını. Evet evet, sonbaharın ortasında: “Yeniden başlayabilir miyiz çiçek?” diyerek… Varlık sebebimiz neydi bizim? Ümidimiz hep var. Yeşim Köse “Düşünce İstilası yahut İstila Düşüncesi” denemesiyle yine sorguluyor “bir şey”leri. Anlamaya, anlatmaya çabalamanın sancısını, şiddetini hissedeceksiniz. Hepimiz bir şeyleri sorguluyoruz elbet; ama soruyor sonra çay demlemeye gidiyoruz sanki. Sorularımızın cevapları bir sırdır belki kim bilir? (“Biz Kur'an'ı dağa indirseydik onu parça parça görürdün…” hikmeti…) O cevapların ağırlığında ezileceğimizdendir belki de bilmememiz. Muharrem Derviş Kahya “Sır” adlı öyküsüyle sayfalarımızda yerini alıyor. Küçük sırlarda vardır elbet, sır değildir de gözümüzün önünde olup da göremediğimiz için sırdır. “Bir Örnek Bir Kıyas” yazısıyla ironik öğüt veren Hakan Mutlu'yu O'na gelene kadar sır aramadan okuyacaksınız.
Salih Mesken öyküsü “Numune”ye, Ömer Salih Şipleme “Muhabbet”ine devam ededursun; Muhammet Cihat Ayar “Sakarya Türküsü -Hissin Dile Dönüşümü 2-” ile aramızda.
Vitrin bu ay “ahi/lik” konusunu ele aldı. “Ahilik Teşkilatı” ile Zeynep Ürün geniş bir araştırmanın “öz”ünü sundu bize. Ahilik, ticaretten çok daha öte bir kurum olduğu muhakkak ve Ahi Evran sadece dönemin bir “işadamı” değil. İçimizden sorumuz ise: “Ahilik size neyi hatırlatıyor?” oldu.
Sonbaharın tam ortasında dergi çıkarmak bir garip. Yüzlerin solmasına mı üzülmeli, gönüllerin yeniden doğma hazırlığında olmasına mı sevinmeli? Ebubekir Tavacı “Yaşamak Şarkısı” şiiriyle bitkinliğin acı tebessümüne rağmen ümidi kovalamakta. Feyza Özlem Böketin “Ey İnsan Dinle Beni”yle öfkesini kusmuş, adeta insanlığı saracak “sarmaşık bir çiçek” beklemekte. Kim bilir belki bugün o çiçek tekrar doğmuştur. Ertuğrul Gazi Demir'in “Semaverden Sırlar”ı ve Nihat Kaçoğlu'nun “Ya Gökyüzü Gülerse” şiiri sayfalarımızı şereflendirirken bu ay, sona sakladığımız şiir ise Recep Yılmaz'dan gelen “Kimseler Bilmiyor.”
Bu aydan itibaren aramızda geçen bir ayın aklında bıraktığı izleri anlatacak bir “deli”miz var. “Günce”si ile bize katılan Abdi Selim Uygun ilk yazısı için bıraktığı notta bize de değneğin ucunu değdirmişe benziyor, notunu hiç değiştirmeden olduğu gibi yayımladık.
Okur-Yazar köşemizde ilk kez şiirleri yayımlanan “Umudu Yaşatmak” ile Semra Uçkun, “Aşk ve Kadeh” ile de Ayşegül Ergül yer almakta. Kitap incelememizi yapan Gülay Fındık köşemize bu ay “Son Saltanat Ertuğrul”u, sinema sayfamızın yazarı Merve Çınar ise “Sorara'yı Taşlamak”ı taşıdı köşesine. Batının görmek ve göstermek istediği İslamı anlatıyor film. Bir Gör Bin Düşün fotoğraf sayfamız yine en sonda.
Biz ilk sayımızdan beri o kapıyı çalmaya gidiyoruz. Açık mı değil mi bilmiyoruz; “ama kilidin kalktığı belli.” Kasım kasım gerilmeden yolumuza devam etmek niyetiyle, kasım ayında görüşünceye dek, iyi okumalar.
“Soru
Dünyayı karman çorman bıraktı önüne
Dünyayı, önce onu delmek
Yusuf`a varmak gerekti
Desem ki kapı açıldı
Yalan olur
Ama kilidin kalktığı belli.”
(İsmet Özel)