Kundak 15 Editör yazısı. Derdimizin hulasası:
Erdem Beyazıt, Afganistan hatıralarından birini mealen şöyle anlatır: Dostlarımla Afganistan’a gittiğimizde hırçın akan bir dereden karşıya geçmemiz gerekiyordu. Afgan çocuklar bize rehberlik etmekteydiler. Dereden karşıya eşeksırtında geçecektik. Derenin tam ortasındayken ben eşeğin üzerinden kayıp düştüm, dere beni sürüklüyordu. Afgan çocuklar beni bir şekilde o akıntıdan kurtarıp çıkardılar. Beni ölümden kurtarmışlardı. Onlara, “Siz dünyanın en iyi insanlarısınız” dedim. Bana, “Bizim iyilerimiz Rus savaşında şehit oldular” cevabını verdiler.
“Ne kervan kaldı ne at, hepsi silinip gitti,
İyi insanlar iyi atlara binip gitti.”
Evet, bizim iyi insanlarımız ya şehit oldular ya da bugün hala zindandalar ve işkence görüyorlar. Bizim iyi insanlarımız Allah’ın rızası için mücadele ettiler, ediyorlar. Bu sadece silahı alıp şehadete gitmekle olmadı elbet. Kalemleriyle, ilimleriyle cihat ettiler, gönülleri nakış nakış işleyerek cihat ettiler, ediyorlar. Bizler mi? Onların arkasında kalakalmışlarız sadece...
‘Ümmet bilinci’ni konu aldığımız bu sayımızda Salih Zeki Keş ile hemhal olup muhabbet ettik. Ümmet neydi? Ne anlam ifade ediyor, ne olması gerekiyor, neleri bizlere getiriyordu? Ümmetin, erkeklere konulan bir addan öte bir anlam ifade ettiğinden kimsenin hiç şüphesi yok, ama ne?
Bugün tüm dergimizi bu mesele üzerine hasretmemize sebep, imana delil gösterilen, yoldaki bir taşı insanlar takılmasın diye kenara çekmek babındadır. Yani en ufak bir gayretin, yücelerde hükmü var. Zira genç olmamız bizi daha az mesul kılmaz. Bir hayli geciktik. Ancak ümmetin acısı manşetlerle birlikte siliniyorsa yüreklerden, onu tekrar hatırlatmaya geldik.
Bizleri ortada koyuveren kadim dostumuz, sinema yazarımız, tek kelam etmeden ortadan kayboluverdi. Ona da selam eder, iyi okumalar dileriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder