21 Aralık 2012 Cuma
3. Türkiye Dergi Fuarındayız.
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Türkiye Dergi Günlerinde bizlerde yerimizi aldık.
Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkizinde çarşamba günü açılan dergi fuarı pazar günene kadar (23 Aralık 2012) devam ediyor.
Standımıza uğramayı, dergi fuarı için hazırladığımız posterlerimizi almayı unutmayın.
14 Aralık 2012 Cuma
Aralık sayısı çıktı!
Dünya koca bir kaos içinde. Marduk,
Haab Takvimi, Japon Prenses Nakamaru filan derken insanlar kıyametin kopacağına
ciddi ciddi inanmaya başladı. Nobel Barış Ödülü batmak üzere olan Avrupa
Birliği’ne verildi. Suriye’de katliamlar hala devam ederken Filistin’de yine
olanlar oldu. Mısır birbirine girerken Yunanistan ekonomik krizin etkisiyle
halkın tasarladığı protesto afişlerindeki sanatı pazarlamakta…
Kasım kasvetli demiştik. Tüm bu
olanlar bizi epey kastı. Türkiye’deki medya, yazarlar ve şairler Türkiye
dışındaki Müslümanları mazlum göstermekle ve gözyaşı ile tanımlamakla ne elde
etmeye çalışıyor? Bir kadın kocam şehit elhamdülillah, çocuklarım şehit
elhamdülillah derken biz “ölüyorlar gariplerim” diyorsak eksik bir şeyler
vardır bizde. Bir edebiyat dergisinin editör yazısı bunlarla başlıyor diye
ayıplanacak olsak da biz bunları söylemeden içimiz rahat etmeyecekti.
Onuncu sayımızın ilk başlığı epey
uzun: “Dostuma Vereceğim Bir Mektubu Haşat Edişimin Hikâyesi: Şehrin
Dostluklarına Karıştığı İçin mi?” Ertuğrul Demir bu yazısıyla samimiyeti
elekten geçiriyor. “Eline, Beline, Diline Sahip Olmak” ile Rafet Gökdaş
edebi anlatmakta. Ümmügülsüm Kartal “Penceremdeki Kar” öyküsüyle bir
çocuğun yüreğine değdirirken sihirli değneğini diğer öykücümüz Betül Atak
“Kimse(siz)lik”le aramızda.
Yeşim Köse’nin “Lerziş”
şiiri müfret ve mistik bir yapıya sahip. Feyza Özlem Böketin berkle
yazdığı şiiri “Sevilen Acı” sayfalarımızda yerini alırken Enes Gündoğdu
“Matemli Şehir” ile çiziyor buhranı. “Gece ve Yalnızlık” ile Nurten Çakır,
“Değilsin ki” ile Hızır İrfan Önder bizlerleyken sona sakladığımız şiir Ayşegül
Ergül’den: “Dilsiz Aşk.”
Salih Mesken öykü dizisi
“Numune”yi ‘ben kimim?’ ile bitirirken, ilk sayıdan beri devam eden
“Muhabbet”ini Ömer Salih Şipleme’de aşk bahsiyle sonlandırıyor. Abdi
Selim Uygun Günce’sinde İstanbul Kitap Fuarındaki gözlemlerini yansıtıyor
bu ay bizlere. Zeynep Ürün, vitrin için işleyeceği konuyu düşünürken
yazdıklarını işlemiş ‘Vitrin’e. Bazen kızmış, bazen üzülmüş, gurbetten dem
vurmuş “Kilometre Taşları”nda.
Gurbet gariptir, garip olan
insandır… İçimizden köşesi “Sizce gurbet nedir?” sorusuyla hüzünlendi bu ay.
Okur-Yazar’da ise ilk kez Kundak’ta şiirleri yayımlanan “Bir Hafta Boyu” ile Osman
Önder, “Nedir Yalnızlık” ile Halit Eray Bozkurt var. Kitap
tanıtımımızda bu ay Giovanni Papini’nin eseri “Gog” var. Sinema
sayfamızda ise Hakan Mutlu, “Carpe Diem” başlığıyla Ölü Ozanlar
Derneğini anlatmakta. Bir Gör Bin Düşün’ün fotoğraf sanatçısı ise Mihrimah
Özlem.
Mayalara inat ve kadere imanla,
“eskimez, pörsümez, yeni” için yaşama çabasında olmak ümidiyle iyi okumalar.
15 Kasım 2012 Perşembe
Kundak 9
“Yağmur
Yapma dur
Yağmalama” diyor şair…
Kasım yağmurları bir ayrı… Rahmetten kaçmamalı mı rahmete basmamalı mı? Rüzgarın yüzümüzü tokatlamasını mı beklemeli, esip geçmesinden mi dem vurmalı? Kasımın bu kasvetli günlerinden mi yakınmalı, pencere kenarında sıcacık çaydan bir yudum alıp gönüllere kalemi mi akıtmalı? Evet, bu sorular kafamızın bir köşesinde debelenip dururken yeni sayımızla kapınızı tekrar çaldık.
Bu ayki denemelerimizin başında “Tek Tipleşmek: Tabut Parçacıkları” ile Ertuğrul Gazi Demir var. Tek tipleşen bir milletten ne beklemeli ve fert olmak gerçekten çok mu zor? Mert Yılmaz, “Kutup Yıldızını Aramak -2-” ile devam ediyor birkaç cümlelik beyni kemiren düşüncelerine. Erdal Delbıçakoğlu'nun bir paragraflık yazısı ise “Güz Naftalini”. Duygu Hasret Atakul, “İçten Bir Yazı”sını gönderirken şöyle bir not düşmüş: “Basit ama içten…” Bu vesile ile biz de belirtelim ki bizim için profesyonellikten çok samimiyet önemli.
Salih Mesken'in geçen sayıdan devam eden öyküsü “Numune” sayfalarımızda yerini alırken diğer öykümüz Semrin Şahin'den. Kısacık öykü olan “Boşluğun Altındaki Sessizlik”i okurken kendinizi babaannenin yanında oturan, kahvaltıda kahramanlara eşlik eden birisi olarak düşüneceksiniz.
Şairlerimiz ise; Feyza Özlem Böketin, Özgür İren Azad, Recep Yılmaz, Ömer Ertürk, Ebubekir Tavacı, Rafet Gökdaş, Hızır İrfan Önder ve Ertuğrul Gazi Demir. Cönk sayfasında “Mı?” şiiriyle Rafet Gökdaş, “Kanma” şiiriyle Hızır İrfan Önder yer almakta. Sona sakladığımız şiir ise Ertuğrul Gazi Demir'den “İnananları Coşturan Cümleler”.
Abdi Selim Uygun, “Günce” ile kafasına takılanları karalamaya devam ediyor. Muhammet Cihat Ayar, “Sakarya Türküsü -Hissin Dile Dönüşümü 3-” ile tahlilini sonlandırırken Ömer Salih Şipleme, “Muhabbet”ine devam ediyor.
Vitrinin bu ayki konusu gündelik yaşantımızda her an bizimle birlikte olan ama çok da dikkat etmediklerimiz. Zeynep Ürün, “Cebimizde Kimler Var?” ile anlatıyor pek de dikkat etmediklerimizi. İçimizden'in sorusuna verilen cevaplar ise pek manidar.
Gülay Fındık, Ahmet Aka'nın yeni çıkan şiir kitabı “İnce Düşler”i incelerken, sinema sayfamızın yeni yazarı Hakan Mutlu ilk incelemesi “Fight Club”ı ele aldı. Okur-Yazar'ın bu ayki yazarı “Nereden Çıktı Bu Ayrılık” ile Fatma Zehra Eşiyok. Son sayfamızın fotoğraf sanatçısı Erdal Delbıçakoğlu.
Sizleri bu ay böyle selamlarken anmadan geçemeyeceğimiz aksiyon şahsiyeti Osman Zeki Yüksel'e Allah'tan rahmet dileriz:
Bir radyo programında “Allah” dediği için mahkemeye çıkarılan Serdengeçti'ye hakim sorar:
- Sen Allah demenin yasak olduğunu bilmiyor musun ki radyoda böyle diyorsun? Cevap manidardır:
- Allah Allah!
Yılın sonu ve kışın başı aralıkta sıcacık samimiyetimizle tekrar karşılaşmak ümidiyle, iyi okumalar.
16 Ekim 2012 Salı
Sekizinci sayımızın editör yazısı!
“Kapıyı çalmadan açık olup olmadığını bilemezsin!”
Sonbaharını yaşayan dünyada siz de güven duygunuzu yitirmişseniz, önce kendinize sonra topluma güvenemiyorsanız ve güvenleri kazanmak için, 'Müslüman'ın “olması gereken dünya”sı için bir çabanız yoksa boşuna yaşıyor(sun)uz. Kapıyı çalmadan açık olup olmadığını bilemeyeceğimiz gibi arkasından ne çıkacağını da asla tam anlamıyla kestiremezsiniz.
Kundak, sonbaharın tam ortasında, sevdaların en durgun ve bir o kadar depreşen döneminden ilk kez geçmenin heyecanı içerisindeyken, Ümmügülsüm Kartal'ın öyküsü “Hatırı Olandan Ziyade”yle açıyor sayfalarını. Evet evet, sonbaharın ortasında: “Yeniden başlayabilir miyiz çiçek?” diyerek… Varlık sebebimiz neydi bizim? Ümidimiz hep var. Yeşim Köse “Düşünce İstilası yahut İstila Düşüncesi” denemesiyle yine sorguluyor “bir şey”leri. Anlamaya, anlatmaya çabalamanın sancısını, şiddetini hissedeceksiniz. Hepimiz bir şeyleri sorguluyoruz elbet; ama soruyor sonra çay demlemeye gidiyoruz sanki. Sorularımızın cevapları bir sırdır belki kim bilir? (“Biz Kur'an'ı dağa indirseydik onu parça parça görürdün…” hikmeti…) O cevapların ağırlığında ezileceğimizdendir belki de bilmememiz. Muharrem Derviş Kahya “Sır” adlı öyküsüyle sayfalarımızda yerini alıyor. Küçük sırlarda vardır elbet, sır değildir de gözümüzün önünde olup da göremediğimiz için sırdır. “Bir Örnek Bir Kıyas” yazısıyla ironik öğüt veren Hakan Mutlu'yu O'na gelene kadar sır aramadan okuyacaksınız.
Salih Mesken öyküsü “Numune”ye, Ömer Salih Şipleme “Muhabbet”ine devam ededursun; Muhammet Cihat Ayar “Sakarya Türküsü -Hissin Dile Dönüşümü 2-” ile aramızda.
Vitrin bu ay “ahi/lik” konusunu ele aldı. “Ahilik Teşkilatı” ile Zeynep Ürün geniş bir araştırmanın “öz”ünü sundu bize. Ahilik, ticaretten çok daha öte bir kurum olduğu muhakkak ve Ahi Evran sadece dönemin bir “işadamı” değil. İçimizden sorumuz ise: “Ahilik size neyi hatırlatıyor?” oldu.
Sonbaharın tam ortasında dergi çıkarmak bir garip. Yüzlerin solmasına mı üzülmeli, gönüllerin yeniden doğma hazırlığında olmasına mı sevinmeli? Ebubekir Tavacı “Yaşamak Şarkısı” şiiriyle bitkinliğin acı tebessümüne rağmen ümidi kovalamakta. Feyza Özlem Böketin “Ey İnsan Dinle Beni”yle öfkesini kusmuş, adeta insanlığı saracak “sarmaşık bir çiçek” beklemekte. Kim bilir belki bugün o çiçek tekrar doğmuştur. Ertuğrul Gazi Demir'in “Semaverden Sırlar”ı ve Nihat Kaçoğlu'nun “Ya Gökyüzü Gülerse” şiiri sayfalarımızı şereflendirirken bu ay, sona sakladığımız şiir ise Recep Yılmaz'dan gelen “Kimseler Bilmiyor.”
Bu aydan itibaren aramızda geçen bir ayın aklında bıraktığı izleri anlatacak bir “deli”miz var. “Günce”si ile bize katılan Abdi Selim Uygun ilk yazısı için bıraktığı notta bize de değneğin ucunu değdirmişe benziyor, notunu hiç değiştirmeden olduğu gibi yayımladık.
Okur-Yazar köşemizde ilk kez şiirleri yayımlanan “Umudu Yaşatmak” ile Semra Uçkun, “Aşk ve Kadeh” ile de Ayşegül Ergül yer almakta. Kitap incelememizi yapan Gülay Fındık köşemize bu ay “Son Saltanat Ertuğrul”u, sinema sayfamızın yazarı Merve Çınar ise “Sorara'yı Taşlamak”ı taşıdı köşesine. Batının görmek ve göstermek istediği İslamı anlatıyor film. Bir Gör Bin Düşün fotoğraf sayfamız yine en sonda.
Biz ilk sayımızdan beri o kapıyı çalmaya gidiyoruz. Açık mı değil mi bilmiyoruz; “ama kilidin kalktığı belli.” Kasım kasım gerilmeden yolumuza devam etmek niyetiyle, kasım ayında görüşünceye dek, iyi okumalar.
“Soru
Dünyayı karman çorman bıraktı önüne
Dünyayı, önce onu delmek
Yusuf`a varmak gerekti
Desem ki kapı açıldı
Yalan olur
Ama kilidin kalktığı belli.”
(İsmet Özel)
13 Ekim 2012 Cumartesi
13 Eylül 2012 Perşembe
Yedinci sayımızın editör yazısı!
Eylül… Ne şiirler yazıldı adına, ne türküler söylendi.
Dergilere isim oldun, sevdalara renk. Ne yiğitler bastın bağrına, Ömer Muhtar’ı
gömdüm sinene, Bayram Ali Hoca’ları… Tanrısallaşanları devirdin sen, hep bu son
diyerek attın iyiye ve güzele adımını. Öfkeni dizginlemek istesen de zulüm kara
yelini hep estirdi.
Eylül… Sen anlat bize edebiyatı, sanatı, besteyi,
bestelemeyi notaları… Yapmamız gerekeni, hayalimizdeki hayatı çiz bize.
Mert Yılmaz “Kutup Yıldızını Aramak”la kendindeki
yıldızı keşfe çıkarken açtık sayfalarımızı. Ben beni bulmalı önce, “kendisine
faydası olmayanın başkasına faydası yoktur” çünkü. Kundak kendisine fayda
sağlamaya çalışırken Nevzat Şipleme’nin yazısı “Istırap, Kelimeler ve
Yeni Dünya” ile “neden faydalı olmalıyız”ı sormuş. Edebiyat neden, sanat neden,
biz neden varız ve bu dünya neyin nesi? “Zul” ile Furkan Can da “Neden
Yaşıyoruz?”u muhasebe etmiş, yüreğe hep yakın olan annesiyle. Salih Mesken’in
“Numune”sini aşk yakıyor bu sayımızda. Yeşim Köse ise “Gönül Çığ’ım”la
gönlünde büyüyen büyüdükçe dayanılmaz hale geleni anlatmış. Aşk! Sen ne zor
şeysin öyle. Bu ayın diğer yazarları; Ebubekir Tavacı “Müslümaşk”, Enes
Gündoğdu “Yaza Veda” ve Ömer Salih Şipleme “Muhabbet” ile eşlik
ediyor bizlere.
Muhammet Cihat Ayar devamının geleceğini umduğumuz
“Sakarya Türküsü -Hissin Dile Dönüşü-” yazısıyla ilginç bir tahlile imza atmış.
Sakarya Türküsü’nü okurken burada yazanların kaçı gelmişti ki aklımıza? Vitrinde bu ay masalları ele alan Zeynep
Ürün “masal çocuğu hayata hazırlar” derken “televizyon masalın yerini hiç
dolduramayacak” diyor “Bir Varmış Bir Yokmuş” adlı yazısında. İçimizden de ise
“Küçükken dinlediğiniz masallar nelerdir?” sorusuna gelen bir çok cevaptan
bazılarını koyduk. Batı’nın dinlemediğimiz masalı kalmamışken “Zal Oğlu Rüstem’i
(Her ne kadar masal olmasa da) anlattı bana anam” diyen tek kişinin çıkması
düşündürdü...
Bu sayımızın şiir ve şairleri ise şöyle: Ertuğrul Gazi
Demir, ezberlemeyin anlayın derken “Ezber Edilen Şeylerin Tekrar
Edilmesi”yle, Feyza Özlem Böketin “Zihnimin Kaosları”nda kendini
kendinden koruyacak tek şeye yönelmiş. İnsanoğlu huzurun olduğu yerden başka ne
ister ki? “İstemem” şiiriyle Hızır İrfan Önder’de sayfalarımızda
yerimizi alırken Ahmet Aka’nın şiiri “Eylül”ü sona sakladık. Çünkü Eylül
son bir başlangıç oldu her zaman. “Barbie” ile Mert Öztürk, “İsveç’te
Bir Dil Kursu Olarak İş Garantisi” başlığıyla kaleme aldığı şiiriyle ise Özgür
Ergün Bayram da aramızda.
Kitap köşemizde Gülay Fındık, Necip Mahfuz’un eseri
“Zamanın Hükmü”nü ele almış. Bizim için nobel ödüllü olmasının hiçbir anlamı
olmadığı Necip Mahfuz’un bu romanını okuduktan sonra “Mahfuz gerçekten realist
mi?” sorusunu kendinize soracağınızdan eminiz. Sinema köşemizin sahibi Merve
Çınar’ın bu ayki yokluğu sinema köşemizi garip bıraksa da “Kundak Dergisi’nden
birileri” bu boşluğu “Çelik Yumrukları” anlatarak doldurmaya çalıştı.
Kalemi eline yeni alan bu ayki “Okur-Yazar”ımız Meryem
Akbulut, “Ey Aşk” ile köşesinde yerini alırken Kundak’a bir yeni köşe daha
ekliyoruz: “Bir gör bin düşün.” Her ay son sayfalarımızda yalnızca bir
fotoğraf göreceksiniz, bu fotoğraf(lar)ın bizleri düşündüreceğini ümit
ediyoruz. Hemen hemen her sayıda yeni bir şeyler katmaya çalışıyoruz ve hala
diyoruz ki “Kundak çok olmaktansa öz olmalı.” Ekimde görüşünceye dek iyi
okumalar.
11 Eylül 2012 Salı
16 Ağustos 2012 Perşembe
Altıncı sayımızın editör yazısı!
Altıncı
sayımıza ulaşmışken dünyada olup bitenler bir hayli can sıkıcı ve bir o kadar da
garip. Londra’da hızlı koştuğu için madalya alanlar varken Arakan’da hızlı
kaçamadığı için öldürülen Müslümanlar var. Suriye’de zulme can havliyle
direnenler varken Antalya’da Suriye’ye uzanıp güneşlenenler... Dedik ya garip.
Ve bu durum hiç iç açıcı değil. Bunları dile getirmek için varız biz. Öfkemizi
ve fikrimizi yüreklice dökmek için.
Aslında
bizimkisi bülbülün aşkı misali… Gül açana kadar her saniye başında öteceğiz.
Bülbül müyüz? Bilinmez. Lakin karga gibi de çıksa sesimiz o gül açana kadar
vazgeçmeye niyetli değiliz. Gül elbet bir gün yapraklarını cümle âleme
açacaktır.
Bu ay
kapılarımızı “en son söyleyeceğimiz ilk başta söyleyelim” diyerek “Davetsiz
Konuk”la açıyoruz. Davetsiz olan, daha doğrusu beklenmeden gelen her şey insanı
rahatsız eder. Erdal Şahin de bu yazısıyla “beklemeli ki rahatsız
olmamalı” diyor adeta. Yeşim Köse “Vahşi Ayna” ile anlatmış iç
çakışmalarını. Ayna ona ne çok şey anlatmış öyle! Ruhunu, samimiyetini,
muhabbeti, aşk ile yanmayı… Mert Yılmaz kendine has üslubuyla yazdığı
“Ben Kimim?” ile akıllara yine soğuk duş aldıracağa benziyor. Bu sayımızdan
itibaren sayfalarımızda yerini alacak olan Salih Mesken ilk öykü dizimiz
“Numune”yi yazdı. “Numune” ne mi? Hiçbir şey yapamamanın adı… Ömer Salih
Şipleme her sayı olduğu gibi devam ediyor “Muhabbet”ine.
Vitrinimizin
yazarı Zeynep Ürün belki de şimdiye kadarki en düşündürücü yazısı “Suya
Bakan Düşünceler”i kaleme almış. Kendi üzerinden Kundak’ın yazarlarını anlatmış
sanki. Bizim yazmak için nedenlerimiz var! Zırvalama ihtimalimiz varsa da bu
yazmamıza engel olmamalı.
Ne
demişti mütefekkir: “Beni bir kelime feth eder.” Özgür Ergün Bayram’ın
şiiri “Nefes” kısacık birkaç cümleden oluşuyor fakat ne de çok şey anlatıyor
bizlere. “Gibi/li Şiir” ile gönlümüze hitap ederken Recep Yılmaz, Ebubekir
Tavacı “Seni Öldürdüler” şiiriyle yüreğimizi mazluma karşı buruklaştırırken
zalime karşı bir kez daha öfkeyle doldurdu. “Denge Unsuru” ile Tarık Hamza
Savaşır da sayfalarımızda yerini alıyor. İsmail Cengiz’in “Ağıt”
şiirindeki “kızıla boyandı tenleri” tabiri aklımıza getiriverdi 99 yılında
çekilmiş, ABD yapımı Kuşatma filmini. Filmin başlangıcında şöyle bir replik var
idi: “İslâm’ın rengi yeşildi, bu mavi de nereden çıktı?”
Her an
yeni fikirlerle donattığımız Kundak’a bir yeni köşe daha ekledik. Vesile
olduğumuz yahut olmadığımız okurlarımızın ilk defa kalemi eline alıp
yazdıklarını “Okur-Yazar” bölümümüzde yayımlamaya karar verdik. İlk
“okur-yazarımız” Muhammet Sami Çoban, belki de büyüdükçe akıllara düşen
“Nerede O Eski Bayramlar?” ile köşemizde yerini alırmış. Bu vesile ile bizlerde
Ramazan Bayramınızı tüm içtenliğimizle kutluyoruz. İçimizdenin bu ayki
sorusu ise “Aynaya baktığınızda ne görüyorsunuz?” oldu. Ne görüyoruz ve ne
görmeliyiz hakikatte? Gülay Fındık, Furkan Semih’in “Yufesta ile
Şibenza” kitabını anlatırken Merve Çınar, Söğüt Ağacı | Beed-e Majnoon
filmini tavsiye etmiş okurlarımıza.
Gül ile
başlamışken yazımıza yine gül ile bitirelim istedik. “Bahçıvan, bir gül için
bin dikene su verir” düsturuyla henüz bahçıvan olmasak da devam edeceğiz
inandığımız gülü Kundak’ta sulamaya. Eylül’de görüşünceye dek, hoşça kalın.
14 Ağustos 2012 Salı
6. Sayımız!
Etiketler:
ağustos sayısı,
altıncı sayı,
dergi,
edebiyat,
edebiyat dergileri,
edebiyat dergisi,
edebiyat ve sanat,
editör,
editör yazısı,
fikir,
insan,
insan ve fikir dergisi,
kundak dergisi,
kültür
19 Temmuz 2012 Perşembe
Beşinci sayımızın editör yazısı!
Bizi biz yapan fikrimiz ve
inancımız değil mi? En basit tabirle, insan düşünebildiği için, cüz-i
iradesinin varlığı için insan değil mi? “Eve ekmek götürmek için yahut ailemiz
için insan değiliz. Bir kedi de yavrularını besler caizse tabiri “ekmek götürür
eve” lakin sorguya çekilecek olan insandır. Fikrimiz ve inancımız?
Dergimize olan ilginin her geçen
gün arttığının farkındayız. Bu ay bize gönderilen yazılardan
yayınlayamadıklarımız yayınladıklarımızı katladı neredeyse. Böylece azmimiz bir
kez daha yenilendi heyecanımızın dinamikliği arttı. Beşinci sayımızı fikrimiz
ve inancımızla sizlere sunarken “oruç
hayatın lezzetini tattırır” düsturuyla Ramazan-ı Şerif’imiz hayr olsun diyoruz.
Bu sayımızda kapılarımızı Emine
Koçak’ın “Ümide Dair” yazısıyla açıyoruz. Yazar ümidi ve aşkı anlatmış
kaleminden geldiğince. Ümit, hayata tutunmak için vazgeçemediğimiz değil midir?
Ve ümitle aşkla başlamaz mıyız her işimize? Mert Öztürk “Hayat Seyri”nde
Necip Fazıl’ın “yeni dostlarım” dediği “onlar benim ardımdan gelmeyecek, ben
onların arkasından koşacağım!” dediği Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun
hayatından bahsetmiş ve mütefekkirin bazı sözlerini not almış. “Van’dan Doğan
Güneş” yazısıyla Abdulhakîm Arvâsî hazretlerini anlatmak istemiş Abdullah
Çiğilli. Abdulhakîm Arvâsî hazretlerinin hayatından kesitler almış, birde
kerametini anlatmış. Ömer Salih Şipleme bu ay da devam ediyor
“Muhabbet”ine.
Her kadın gibi onunda ilham
kaynağı ayna karşısında gördüğü yüz olmuş ve nesiller öncesine gidip Dede Korkut
aynasında yine kendisini görmeye çalışmış Zeynep Ürün “Oğuzun Kadınları”
başlığıyla. Zeynep Ürün’ün hazırladığı vitrinimize parelel sorduğumuz “İçimizden”
sorumuz ise şu: “Dede Korkut'tan size miras kalanlar nelerdir?” Hayli
şaşırtan cevaplar sizleri de şaşırtacaktır.
Bu ayki şairlerimizden Feyza Özlem Böketin
“Bir Suçluya” adlı şiiriyle aramızda. Bir suçlu ne kadar suçlu olabilir ki? Ve ne kadar sevgi
hakkından gelir bunun? “Hırıltılı, Mırıltılı Şehir” ile yine kendi romantik
tarzıyla kaleminden akıtmış şiirini Mert Öztürk. “Bıraktığın Gibi”
derken Öznur Koca, “Ben Aşkı Seçtim” şiiriyle “Neden?” sorusuna da cevap
vermiş Erdal ŞAHİN. Kader… Her
zaman konuşulmuş ve tartışılmış olan. “Tedbiri al, takdiri bekle”dir belki de
kader. “Kader” şiiriyle bu ay da yerini alıyor Hızır İrfan Önder.
Kitap incelememizde ise Mehmet
Ali Bayram’ın yazdığı eser “Cepheden Hikâyeler” ele alınmış. Dördüncü sayımızda
başlayan sinema köşemizde ise “Ying xiong |Kahraman” yer alıyor. Merve Çınar
kendi üslubuyla ayrı bir renk katmış köşemize…
Bizi Temmuz’un bu sıcağında
böyle sarmaladı Kundak. İdam olmayan fikirle ve asla idam olamayacak olan İslam
ile dünya yaşamaya değer olacaktır inancıyla, iyi okumalar.
Etiketler:
beşinci sayı,
dergi,
edebiyat,
edebiyat dergisi,
editör,
editör yazısı,
fikir,
insan,
kundak,
kundak dergisi,
kültür,
sanat,
temmuz sayısı,
temmuz sayısı editör,
yazı
13 Temmuz 2012 Cuma
5. Sayımız!
Etiketler:
beşinci sayı,
dergi,
edebiyat,
edebiyat dergisi,
edebiyat ve sanat,
editör,
editör yazısı,
fikir,
insan,
kundak,
kundak dergisi,
kültür,
sanat,
temmuz,
temmuz sayısı,
temmuz sayısı editör,
yazı
6 Temmuz 2012 Cuma
Dördüncü sayımızın editör yazısı!
Ve dakikalar geçiyor bir bir.
Günler, haftalar ve aylarda… Serçeler gözyaşlarını dökerken bizde dördüncü
sayımıza ulaştık. Bu sayımızdan itibaren birkaç “ince ayar” yaparak devam etmek
niyetimiz. Edebiyat ve Kültür-Sanat formatından sıyrılarak “İnsan ve
Fikir-Edebiyat” alt başlığıyla sarıp sarmalayacak Kundak. Çünkü yüreklerimiz
sınır tanımıyor ve yazmayı seviyoruz. İnsan ve Fikir-Edebiyat çünkü Hz. İnsan
“yüreğiyle, gönlüyle” en değerli varlık ve bitmek tükenmek bilmeyen hazine.
Elbette fikriyle, gönlüyle ve iradesiyle... Edebiyattan hiç kopmadık kopamayız
da zaten. Her şeyin edebiyattan başladığının bilincindeyiz. “Ol” dedi ve oldu…
Kopamadığımızdandır “Edebiyatta ve Sanatta Kundak” olmamız.
Bu sayımızdan itibaren on altı
sayfa olarak devam etmek niyetimiz. Kundak daha özgün bir yapıya sahip olmalı,
biz “güzel”ini yazmalıyız. Çok olmaktansa “öz” olmalı.
Bu sayımızda Erdal Şahin
selamlıyor bizleri. İnsanı bir kelime etkiler bazen, bazen bir cümle yahut bir
dokunuş. Alır götürür bizi uzaklara, düşündürür. “Önüne Bak Önüne” yazısıyla
bir cümlenin insana düşündürdüklerini anlatmış Erdal Şahin. Zeynep Ürün “Ben
Ötesi Psikoloji’nin” mimarı Mustafa Merter’in eseri “Dokuz Yüz Katlı
İnsan’ı” taşıyor bu ay vitrinimize. Akıllarda uzun süre kalacak
bir soruyla bitiriyor yazısını: “Sadece… Hz. İnsan kimdir?” Abdülhamit Şipleme
bu ayki yazısı “Hissederek Güzeli” ile hayat hengâmesi
içerisindeyken “asıl olanın” ne olduğunu ve “olması gerekeni” sorguluyor. Sahi
neydi olması gereken ve yaşamaya değer hayat? Ömer Salih Şipleme bu ay
da devam ediyor “Muhabbetine”.
Fesih VURAL “Ben/de İnsan”
adlı öyküsüyle yerini alıyor sayfalarımızda. Şehir ne bencil ve ne soğuk
dercesine anlatıyor adeta… Şairlerimiz ise, H. İrfan Önder, F. Özlem Böketin,
Abdulhalik Aker, Enes Gündoğdu ve Mert Öztürk. H. İrfan Önder “Duygularım
Sancır” adlı şiiriyle
duygularımızı sancıtırken, F. Özlem Böketin “Biraz Kader Biraz Seçim” adlı
şiiriyle içindeki beni sorguluyor. Abdulhalik Aker “(B)aşka Hiciv”le
hicvederken boş yaşanmışlıklara, Enes Gündoğdu yaşananları anlatıyor en uç
tasvirlerle “Yaşananların Issızlığında”. Mert Öztürk ise hasret kalmış
dünlerinden dem vuruyor “Demli Hüzün” adlı şiirinde.
Önceki sayımızda hazırladığımız
“İçimizden” sayfasının ilgiyle takip edilmesiyle her sayıda “İçimizden” köşesi
oluşturmaya karar verdik. “Kişisel gelişim kitapları okuyor musunuz?” sorusuna
verilen cevaplardan birkaçını dergi içerisinde bulabilirsiniz.
Gülay Fındık bu ay
Filibeli Ahmet Hilmi’nin “A’mâk-ı Hayal’ini” incelerken bu sayıdan itibaren
sinema köşemizi hazırlayacak olan Merve Çınar “Incednies – İçimdeki
Yalnız” adlı filmi sıcak bir dille inceliyor.
Kundak böyle sarıldı bu sayımızda
da. Hayatı “insanla ve fikirle” yaşamaya değer kılmaya çalışanlara selam olsun.
“İyi ve güzelin” yüreğinizde daim olması dileğiyle iyi okumalar…
Etiketler:
dergi,
dördüncü sayı,
edebiyat,
edebiyat dergisi,
editör,
editör yazısı,
fikir,
haziran sayısı,
haziran sayısı editör,
insan,
kundak,
kundak dergisi,
kültür,
sanat,
yazı
22 Mayıs 2012 Salı
Üçüncü sayımızın editör yazısı!
Üçüncü sayımıza girerken dünya da çehresini yavaş yavaş
değiştiriyor. Dünya bu, bugüne kadar hep değiştirdi çehresini, değiştirecek de…
Asıl olan dünyadakilerin değişmesi ve hangi yöne değiştikleridir. Kundak hakikatten uzak ve
sanal bir dünyaya karşı acısı ve tatlısıyla gerçek bir dünya arzulayanların
uğrağı olma yolunda adım adım ilerliyor.
Bu ay Abdurrahman Çiçek’in
“Anne Kalbi” isimli hikâyesi var dergimizde. Mayıs ayında kutlanan Anneler Günü
vesilesiyle biz de bu hikâyeyi tüm anaların yüreğine ithaf ediyoruz. Bir diğer
hikâyecimiz de Mesut Özdemir; “Yalnızlık Limanları” isimli
hikâyesiyle yalnız yaşayan bir gencin ruh dünyasına eğiliyor.
Yeşim Köse, “Saat On
İki Ser-Vapuru” isimli yazısıyla bizimle bu ay. Vapura yetişmelere benzetmiş
servise son anda yetişmeyi. Gönül Yiğit,
“Farkındalığın Arafı” yazısıyla hayal ile gerçeği sorguluyor biraz; biraz
şüphe, biraz umut… Araf insanlarında da bu böyle değil mi? Mehtap Gümüş’ün, “Gözleri Uzaklara Dalan Birinin Yakınlardaki
Hikâyesi” isimli yazısı bir sosyal paylaşım sitesinde geçen bir sözden mülhem kaleme alınmış. Abdülhamit Şipleme “Mandater Letafet”
ile yozlaşan dünyamıza kızıyor. Rahat batıyor demiş yazısında. Aslında rahatın
batması gerçek insan algısına işaret, herkesin antenleri kapalıyken antenleri
açabilmek marifet... Geçen ay Abdülhamit’in Yitik Bir Dost’a şiirinin kutlu
doğum haftası vesilesiyle Hz. Peygamber’e yazıldığını düşünmüştük. Yanılmışız,
bunu da buradan bildirelim bilvesile. Nuray
Şahin’in “Solmayan Bir Rengin Var Akdeniz” isimli yazısı denize ve
Akdeniz’e bir şairin sevgisini terennüm ediyor. Yunus Yiğit’in “Kıbrıs”, Hakan
Mutlu’nun “Rüzgârın Kerâmetleri” ve Merve
Çınar’ın “Ben’e Başkaldırış, Hakkımda’yı Reddediş, O’nda Kayboluş” isimli
yazıları bu ayın diğer yazıları.
Gülay Fındık “Şibumi” isimli kitabı incelerken; Zeynep Ürün doğumu ve vefatının yıldönümü vesilesiyle “Üstâd: Necip
Fazıl Kısakürek”i vitrinimize taşıyor. Biz de sokağa “Necip Fazıl denilince
aklınıza ilk ne geliyor?’’ diye sorduk. Ömer
Salih Şipleme’nin “Muhabbet”i diğer sayılarda olduğu gibi bu ay da devam
ediyor.
Bu ayın şairleri Enes
Gündoğdu, Recep Yılmaz ve Abdulhâlik Aker. Recep Yılmaz’ın
Karma/şa isimli şiiri karma bir dünyayı dışardan dikizlememizi sağlıyor. Dünya
ne kadar da karma/şık, girmek isteyen var mı?
Bu ayda derledik, topladık Kundak’ı böyle sarmaladık. Bileğimizden gelen budur. Bunlar
yüreğinize ulaşırsa ne âlâ, ulaşmazsa da can sağlığı; ne diyelim?
Edebiyat ve şiirin gönlünüzden
eksik olmaması dileğiyle haziranda görüşünceye dek iyi okumalar…
Abdulhâlik AKER
18 Mayıs 2012 Cuma
Etiketler:
dergi,
edebiyat,
edebiyat dergisi,
editör,
editör yazısı,
fikir,
insan,
kundak,
kundak dergisi,
kültür,
mayıs sayısı,
sanat,
üçüncü sayı,
yazı
17 Mayıs 2012 Perşembe
Kundak 3
Kundak 3'ün hazırlığı bitmiş durumda. Yarından itibaren dağıtım başlıyor!
Etiketler:
dergi,
edebiyat,
edebiyat dergisi,
editör,
editör yazısı,
fikir,
insan,
kundak,
kundak dergisi,
kültür,
mayıs sayısı,
sanat,
üçüncü sayı,
yazı
20 Nisan 2012 Cuma
İkinci sayımızın editör yazısı!
Hani bir
şeyin olmasını o kadar çok istersiniz ki kendi kendinize ‘’Bu iş olsa hiçbir
sıkıntım kalmayacak.’’ dediğiniz türden istekleriniz… Belki (bazılarına göre
kesinlikle) o beklediğiniz, o istediğiniz, her saniye aklınızda olan, sizi
dertlendiren o şeye kavuşmanız; onu beklerkenki umudunuz kadar güzel
olmayacaktır. Abdurrahman Çiçek kaleminden umut akıtırcasına bize umudun
insan hayatında ne kadar değerli olduğunu “Umut’’ isimli yazısıyla anlatıyor.
Yeşim Köse’nin “Cenin
Âzâde’’ isimli yazısı bizi silkinmeye davet ederken Nur Özkan “Anne’’
yazısıyla yüreğimizdeki anne sevgisi teline değiyor. Serap Albayrak “Buhran’’,
Furkan Can ise “Gecenin Sessizliği’’ isimli hikâyeleriyle bizimle
birlikteler.
“Topraktan
Toprağa Konuşmalar’’ Mert Öztürk’ün şiiri… Ölümlü dünyada hırsa mahal
olmaması gerekliliği ve toprak olma gerçeğini sezdiriyor. Ortak noktalardan çok
kendi ruh ve düşünce dünyasına ayna tutması çok daha etkileyici olurdu
diyebiliriz. Abdülhâmit Şipleme’nin “Yitik Bir Dost’a” ve Hızır İrfan
Önder’in “Salât û Selâm Sana” şiirleri yaklaşan Kutlu Doğum’u kutlar gibi.
Fakat Hz. Peygamber’in vefatını onun yitip gitmesi şeklinde anlamamak daha
güzel olmaz mıydı? Tuğba Nur Cemre “Zam’an’’ Enes Gündoğdu denemesinin
sonuna eklediği şiiri “Yüksek Dozda Cinayetler’’ ve Abdulhâlik Aker “Yalnızlığın
Resmi’’ şiirleriyle bu ayın diğer şairleri.
Ömer Salih
Şipleme; Âşıklık geleneğinin usta ismi Âşık Ataroğlu’yla şiir dolu
bir söyleşi yaptı. Ataroğlu’nun dergimiz için söyleşi esnasında doğaçlama söylediği
“Gençler Gelmişler’’ şiirini de dergimizin sayfalarında bulabilirsiniz.
Bu ay
Vitrin’imizde de bir âşık var. Son yüzyılın en değerli âşıklarından Âşık
Veysel Şatıroğlu’nu Zeynep Ürün “Dostlar Seni Unutmadı’’ diyerek yad
ediyor.
Ömer Salih
Şipleme’nin sohbeti bu ayda devam ediyor. Mert Yılmaz’ın “Cânım İnsan’’
yazısıyla Gülay Fındık’ın “Gizemli Yolculuk: Osmanlı’nın Sırrı’’ kitap
eleştirisi bu ayın diğer ürünleri.
Bu ayda
huzurunuza böyle çıktık. Her şeyin sanal ortama taşındığı ve sosyalleşme kavramının
ekran karşısında klavye tuşlarının çıkardığı seste olduğu vehmine kapılanlar
bizden haberdar bile olmazlar ve olmasınlar. Dergilerin toplum hayatında ve
özellikle edebiyat alanında neler ifade ettiğini bilenler ise hâlâ çıkan her
yeni dergiyle heyecana kapılıyorlar.
Dünyada
mekanikleşecek olan son şeyin edebiyat ve şiir olması dileğiyle
mayısta görüşünceye dek iyi okumalar…
Abdulhâlik
AKER
17 Nisan 2012 Salı
İkinci sayımız çıktı!
Etiketler:
dergi,
edebiyat,
edebiyat dergisi,
editör,
editör yazısı,
fikir,
ikinci sayı,
insan,
kundak,
kundak dergisi,
kültür,
nisan sayısı,
sanat,
yazı
11 Nisan 2012 Çarşamba
Kundak Nisan Sayısı
Nisan sayımıza çok az bir süre kaldı; bizleri takipte olunuz.
Etiketler:
dergi,
edebiyat,
edebiyat dergisi,
editör,
editör yazısı,
fikir,
ikinci sayı,
insan,
kundak,
kundak dergisi,
kültür,
nisan sayısı,
sanat,
yazı
16 Mart 2012 Cuma
İlk sayımızın editör yazısı!
Biz geldik! Sarıp sarmalanıp, Kundak olup
geldik. Beynimizi kemiren sancıları kundaklamaya geldik. Dinimizin, dilimizin,
beynimizin, ilmimizin, ırzımızın, evimizin, kinimizin, öcümüzün davasını
gütmeye geldik.
Gelmemiz gerekiyor muydu? Evet. Gelmeseydik bir şeyler eksik
kalacak mıydı? Kalmayacaktı belki ama gelişimiz bir şeyler doğuracak. Zaten biz
bir eksiği doldurmaya değil, yeni şeyler ortaya koymaya geldik.
Adımız: Kundak! İster çocuk kundağı, ister silah kundağı anlayın,
orası sizin bizi nasıl gördüğünüzle veya nasıl görmek istediğinizle ilgili bir
mesele… Biz edebiyat kundağını kastettik ve bu ismi de öyle bulduk. Hiç
edebiyat kundağı olur mu demeyin. Bundan sonra var. Edebiyat kundağı ne
demektir? İçine giren her çocuğun şair veya yazar olup ayaklandığı; büyük küçük
her kesin içinde soluklandığı; bezi kâğıt, bağı satırlar olan bir yuva…
Kundak Dergisi, insan özüne aykırı düşmeyen her türlü hakikatin
savunucusudur. Sanatta asıl gaye olanın her türlü laf cambazlığı ve şekil
oyunlarından daha kıymetli olduğunu dil ile ikrar, kalp ile tasdik eder.
İstiyoruz ki Kundak bir filiz olsun ilkbaharda serpilen; bir
dolunay olsun gecenin tam ortasında; Kaf Dağı’nda Simurg’a giden patika,
Zümrüdüanka olsun yananların külünden doğup…
Bir kişi bizi her ay sevgiliyi bekler gibi beklese; bir kişinin
aklına bizden bir parça, gönlüne bizden bir kıvılcım düşse bu, istediklerimizin
fazlasıyla gerçekleşmiş olması demektir.
Hâsılı bundan sonra bizde raflardaki yerimizi alacağız. Gönlünüzde
de bir yer alacak mıyız? Alırsak bu yer ne kadar derinde olacak onu da zaman
gösterecek.
Evet, açın kapıyı biz geldik ve bu günden sonra ‘’edebiyat ve
sanat’’ Kundak’ta! Nisanda görüşmek temennisiyle iyi okumalar.
Abdulhâlik
Aker
Etiketler:
dergi,
edebiyat,
edebiyat dergisi,
editör,
editör yazısı,
fikir,
insan,
kundak,
kültür,
sanat,
yazı
15 Mart 2012 Perşembe
Kundak İlk Sayı
Mart sayımıza göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı sizlere teşekkürü bir borç biliriz.
Etiketler:
birinci sayı,
dergi,
edebiyat,
edebiyat dergisi,
editör,
editör yazısı,
fikir,
ilk sayı,
insan,
kundak,
kundak dergisi,
kültür,
sanat,
yazı
14 Mart 2012 Çarşamba
Yazılarınız için iletişim adresimiz
Yayınlanmasını istediğiniz, şiir, deneme, öykü, fikir yazılarınızı kundakdergisi@gmail.com adresine gönderirseniz; yayınlayabiliriz.
Etiketler:
dergi,
edebiyat,
edebiyat dergisi,
editör,
editör yazısı,
fikir,
iletişim,
insan,
kundak,
kundak dergisi,
kültür,
sanat,
yazı
Edebiyatta ve Sanatta Kundak...
Akşam vakti üç arkadaş oturmuş okeye dördüncüyü beklerken “yırtık” bir arkadaştan “Ne bu yahu! Biraz atraksiyon olsun, hadi dergi çıkaralım” teklifiyle çıkmadı Kundak! Ne yapalım ne edelim, hadi dergi çıkaralım, şiir yazalım, kız tavlayalım, sevgilimize jest yapalım, imaj yapalım, hava atalım, olursa üç beş kuruş da cebimize atalım diyen bir güruh da değiliz, olmamak niyetimiz.
Biz Müslüman gençleriz. İslam ahlakına sahip, ümmet bilinciyle kavrulan gençler. İçimizde ne fırtınalar kopar bizim, ne delikanlılıklar yapmak isteriz. Genciz, “bizim de söyleyeceklerimiz var” diyerek çıktık bu yola. Üç ay düşündük beş ay düşündükte Kundak’ımız olsun dedik.
Ağabeylerimize gittik “Ne edelim?” dedik. Dinledik, eyvallah dedik.
Derdimiz var! Rahatlığımız rahatsız etti bizi! Söyleyeceklerimiz var bizim!
Biz geldik!
Beynimizi kemiren fikirleri kundağa dökmeye, kundakta yoğurup vitrinimize koymaya geldik! Dinimizin, dilimizin, beynimizin, ilmimizin, ırzımızın, evimizin, kinimizin davasını haykırmaya geldik!
Sevmeye, sevilmeye, âşık olmaya geldik!
Sadece bildiğimizi değil, öğrendiğimizi ve öğreneceğimizi de okumaya geldik!
Sarıp sarmalanıp Kundak olduk.
Açın kapıyı biz geldik!
Edebiyat yapmak için edebiyat dergisi değil “fikirsiz edebiyat kelime çöplüğünden başka bir şey değildir” düsturuyla hareket eden bir edebiyat dergisidir hedefimiz. Yeni açılan su kuyusunda elbette bulanık su çıkacaktır. Bulanık su için gelecek pınardan vazgeçilmez! Olurda saparsak amacımızdan kendimizi fes etmeyi de biliriz!
Meşhur hikâye:
-Eğer ben padişahım diye benim lehimde bir karar verseydin, seni bu kılıcımla öldürürdüm.
-Sultanım siz de eğer ‘ben padişahım’ diye kararıma itiraz etseydiniz ben de bu hançeri sizin kalbinize saplardım…
Amatörüz. Kalemimizle, dergimizle, tasarımımızla, yaşımızla, “ruhumuzla” her şeyimizle amatör! Kundak’la amatörüz, Kundak’ta gelişeceğiz, geliştireceğiz lâkin ruhumuz hep amatör kalsın isteriz. Deneyeceğiz, yanılacağız, tekrar deneyeceğiz tekrar yanılacağız. Bir sıkımlık barutumuz varsa eğer, gözümüzü kırpmadan sıkacağız! Kundak gider, “Beşik” gelir. Beşik gider “Eşik” gelir, Eşik gider “Sadak” gelir. Biz yolumuzdan sapıp vazgeçmedikten sonra…
Biz Müslüman gençleriz. İslam ahlakına sahip, ümmet bilinciyle kavrulan gençler. İçimizde ne fırtınalar kopar bizim, ne delikanlılıklar yapmak isteriz. Genciz, “bizim de söyleyeceklerimiz var” diyerek çıktık bu yola. Üç ay düşündük beş ay düşündükte Kundak’ımız olsun dedik.
Ağabeylerimize gittik “Ne edelim?” dedik. Dinledik, eyvallah dedik.
Derdimiz var! Rahatlığımız rahatsız etti bizi! Söyleyeceklerimiz var bizim!
Biz geldik!
Beynimizi kemiren fikirleri kundağa dökmeye, kundakta yoğurup vitrinimize koymaya geldik! Dinimizin, dilimizin, beynimizin, ilmimizin, ırzımızın, evimizin, kinimizin davasını haykırmaya geldik!
Sevmeye, sevilmeye, âşık olmaya geldik!
Sadece bildiğimizi değil, öğrendiğimizi ve öğreneceğimizi de okumaya geldik!
Sarıp sarmalanıp Kundak olduk.
Açın kapıyı biz geldik!
Edebiyat yapmak için edebiyat dergisi değil “fikirsiz edebiyat kelime çöplüğünden başka bir şey değildir” düsturuyla hareket eden bir edebiyat dergisidir hedefimiz. Yeni açılan su kuyusunda elbette bulanık su çıkacaktır. Bulanık su için gelecek pınardan vazgeçilmez! Olurda saparsak amacımızdan kendimizi fes etmeyi de biliriz!
Meşhur hikâye:
-Eğer ben padişahım diye benim lehimde bir karar verseydin, seni bu kılıcımla öldürürdüm.
-Sultanım siz de eğer ‘ben padişahım’ diye kararıma itiraz etseydiniz ben de bu hançeri sizin kalbinize saplardım…
Amatörüz. Kalemimizle, dergimizle, tasarımımızla, yaşımızla, “ruhumuzla” her şeyimizle amatör! Kundak’la amatörüz, Kundak’ta gelişeceğiz, geliştireceğiz lâkin ruhumuz hep amatör kalsın isteriz. Deneyeceğiz, yanılacağız, tekrar deneyeceğiz tekrar yanılacağız. Bir sıkımlık barutumuz varsa eğer, gözümüzü kırpmadan sıkacağız! Kundak gider, “Beşik” gelir. Beşik gider “Eşik” gelir, Eşik gider “Sadak” gelir. Biz yolumuzdan sapıp vazgeçmedikten sonra…
Etiketler:
dergi,
edebiyat,
edebiyat dergisi,
editör,
editör yazısı,
fikir,
insan,
kundak,
kundak dergisi,
kültür,
sanat,
yazı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)